Not: Yazılarımızı faydalı görüp beğenirseniz sayfamızın en alt kısmında ki paylaşımlarınızı ve yorumlarınızı bekliyoruz.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgam2047hcphyBoCkWPBsoj915Rc0dp1hwYKXGQ7aOU6vU-PxqYe5rDBx4WMXZqKrLgxyvZvyYegMTx15CehQpRyi_ri9LJE_FLRYN-F-zd7vRlRz-HQtbH7dyU55X2L3khi5Eu7Hu-1mk/s320/vitaminc+and+minerals.jpg)
Sağlıklı
bir yaşam kalitesi yakalayabilmek için vitamin ve minarelere ihtiyacımız
vardır. Vitaminler, bitkisel ve hayvansal kaynaklı besinlerdeki organik
bileşiklerdir. Temin etmenin en iyi yolu beslenmedir. Birçoğumuz günlük
besinleri tüketirken ihtiyacımız olan vitamin ve mineralleri yeterli düzeyde
aldığımızı düşünürüz. Bu düşüncemiz her zaman doğru olmayabilir. Bu değer
düşüklüğü bazen yiyeceklerden bazen de yanlış pişirmeden kaynaklanmaktadır. Bu
vitaminleri vücudumuz üretemediğinden mutlaka dışarıdan sağlamak gerekmektedir.
Bundan dolayıdır ki mutlaka sebze ve meyve tüketmek gerekmek gerekmektedir.
Vücudumuzun vitamin miktarını karşılayabilmek adına bu sebze ve meyveleri
düzenli olarak tüketmemiz gerekmektedir. Vücudumuzun günlük vitamin ihtiyacını;
dört porsiyon meyve ve sebze veya dört porsiyon hububat ya da iki porsiyon süt
ve süt ürünleri tüketerek karşılayabileceğimiz gibi iki porsiyon protein
barındıran ürünleri tüketerek de karşılayabiliriz.(et, yumurta gibi)
Meyve
ve Sebzelerdeki vitamin kayıpları ve değişiklikleri; iklim, toprak, ürünün
olgun ya da ham oluşu, toplama yöntemleri, depolama ve taşıma yöntemleri
sebebiylede olabilmektedir. Bu kayıpların yaşanmaması için ya da minimum kayıp
sağlanması için ürünleri alırken dikkat edilmeli ve doğru pişirme yöntemi
seçilmelidir. Eğer tüm bunlara dikkat etmezsek vücudumuzu sadece doldurmuş
olmaktan başka bir işlem yapmamış oluruz. Bundan dolayıdır ki vücut birçok
hastalığa dirençsiz kalacaktır.
Ve
unutulmamalıdır ki vücudumuza fazladan alacağımız vitamin ve minerallerinde
zarar getirebileceğidir. Bundan dolayı mutlaka yapılacak bu yüklemeler doktor
kontrolünde yapılmalıdır.
A
Vitamini: Günlük olarak erkeklerin 5 bin ve kadınların 4 bin ünite A vitamini
tüketmeye ihtiyacı vardır. A vitamini için tercih edilecek en iyi kaynak süt ve
yumurtadır. Sıklıkla bu ürünleri tüketen birisi A vitamini ihtiyacını yeterince
ve hazır olarak almaktadır. Fazladan alınan A vitamini (50 bin ünitenin
üstünde) bulantı, kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, eklem ağrıları ve görme
bozuklukları gibi şikâyetler ortaya çıkarabilmektedir. Hamilelikte bir defa da
kadının alacağı 20 bin ünite üstü A vitamini için çocuğunda sakatlık oluşması
ihtimali vardır. Günlük alınacak 10 bin ünite A vitamini risksiz kabul
edilmektedir.
Beta
Karoten: Sebze ve meyvelerden elde edilmekte ve vücutta A vitaminine
dönüşmektedir. A vitamini yapı taşıdır. A vitamininin tüm fonksiyonları yanı
sıra serbest radikalleri etkisizleştirerek; cildi güzelleştirir, cilt
kanserinden korur, yaşlanmayı geciktirir, Radyasyon tedavisinde oluşacak yan
etkiyi azaltır, hava kirliliği ve sigara dumanından vücuda siper olur. Yeşil
yapraklı sebzeler(Ispanak, lahana gibi) ile , şeftali-kavun-kayısı gibi
meyveler ve havuç önde gelen kaynaklarıdır.Eksik alınması halinde bazı tümörlerin
oluşumuna ve katarakt’a neden olabilir.Yüksek dozda alınmasının faydalı olacağı
yönünde çalışmalar halen sürmekte; kanser, katarakt ve damar sertliğini
önlediği yönünde bulgular da elde edilmiştir.Yüksek dozun zehirleyici etkisi
olmamakta ancak 50 mg. (83 bin ünite) den fazla alınması tavsiye
edilememektedir.Hamilelerin, sigara içenlerin, pankreas sorunları yaşayanların
ve safra kesesi taşlarından yakınanların ihtiyaçları daha fazla
olmaktadır.Radyasyon tedavisi alanlarla uzun süre güneşte kalanların bol beta
karotenli beslenme alışkanlığı edinmeleri gerekmektedir. Sebzelerdeki zengin
beta karoten miktarı koyu yeşil ya da sarı renkli oluşlarından anlaşılmaktadır.
Bu koruyucu madde yağda çözüldüğünden vücut yeteri kadar bu maddeyi depolaya
bilmektedir. Bu madde pişirme esnasında her hangi bir kayba uğramaz. Beta
karoten güneş ışınlarından gelen Ultra Viole B ışınının tahrip edici ve
yaşlandırıcı etkisine karşı güçlü bir koruyucudur.
Başlıca
Beta Karoten zengini besinler:
Havuç,
kıvırcık.
Yaz
balkabağı, ıspanak.
Kabak
hindiba (Frenk salatası).
Tatlı
patates.
Kış
balkabağı, şalgam ve şalgam yaprakları.
Brokoli,
taze tropik meyve.
Domates.
B1 Vitamini (Thiamin): Vücut enerjisinin ortaya çıkmasını
sağlayan hayati önem taşıyan bir maddedir. Yağ(fat), protein, karbonhidrat ve
alkolü denetleyen bir kısım enzim sistemleri için gereklidir. Ayrıca sinir
sisteminin vücuda yollamaya çalıştığı uyarıları gönderme yardımcı olur. Thiamin
için dikkat edilmesi gereken husus kaynatılarak yok edilmemesidir. Thiamin
oksijen ile atağa geçer, suda çözülür. Bu maddenin yer aldığı besinleri çiğ ya
da buharda pişirilerek yemelisiniz. Yüksek ateşte pişirilen thiamin ölür.
B2 Vitamini: Bu
vitamin yiyeceğin enerjiye dönüşmesini, kandaki alyuvarların oluşmasını ve
gözlerle derinin sağlıklı olmasını sağlar. Antibiyotikler, yatıştırıcılar ve
aşırı derecede alkol tüketimi B-2 vitaminini azaltır. Et ürünleri, süt ve süt
ürünleri, ıspanak, turp, mısır, yumurta, beyaz undan yapılmış ekmekte B-2
vitamini mevcuttur.
B6 Vitamini: Günlük ihtiyaç erkekler için 2 mg kadınlar için
1,6 mg’dır. Bu vitamin birçok gıda da mevcuttur. Eksiklik konusunda endişeye
düşmeye gerek yoktur. Fazla dozda alınması yaşlıların bağışıklık sistemini
yükseltmek ve bir kısım sinir sorunlarını çözmede kullanılmaktadır. Ancak 6 ay
süreyle 100 mg’ tan fazla kullanımlarda sinirleri tahrip edebilmektedir. Günlük
2 bin mg. üzerinde kullanımlarda sinirlerin tahribatı daha kısa sürede
olabilmektedir. Bu vitamin bağışıklık ve sinir sistemlerinin düzenli çalışmasına
yardım etmekle beraber vücudun protein ve yağı öğütmesini sağlar. Kandaki
hemoglobin oluşumunu sağlar.(Hemoglobin: Vücuda oksijen taşımakla
görevlidir.)Depresyonla savaşan serotoninin oluşmasına yardım eder. Sigara
kullanmak, Aşırı derecede alkol kullanmak ve de kan basıncını düşüren ilaçlar
bu vitamin için zararlıdır. Böbrek, karaciğer, yumurta, pirinç, soya fasulyesi,
tavuğun göğüs eti, fıstık, fındık, yulaf, patates, avakado, muz ve somon balığı
en fazla B6 vitamini içeren besinlerdir. B6 Vitaminide suda çözülür, ısı ve
ışık ile yok olur. O yüzden B1 vitamini gibi pişirme şeklinde dikkat
edilmelidir.B6 Vitamini yapılan araştırmalar sonucu göstermiştir ki, yüksek
proteinle beslenme sonucu oluşabilecek hastalıklarda (atardamar hasarı,
homocystinemia denilen hastalıklara karşı) koruyucu görevi üstlenmektedir.
B12 Vitamini: Erkeklerin ve kadınların günlük ihtiyacı
sadece 2 mikrogramdır. Balık, tavuk, et ve süt gibi başlıca hayvansal ürünler
başlıca kaynaklarıdır. B12 eksikliği iyileşmesi mümkün olmayan sinir
tahribatlarına yol açmaktadır. Bundan dolayı vejetaryenlerin mutlaka dışarıdan
B12 vitamini almaları gerekmektedir. Aşırı dozların olumsuz etkileri tespit
edilmemiştir. Günlük 100 mikrograma kadar alınması güvenli karşılanmaktadır.
Vitaminler vücudun sağlıklı çalışması için gerekli organik
maddelerdir. Vücutta belirli miktarda üretilen D vitamini ve bağırsaklarda
bakterilerce bireşimlenen B12 vitamini dışındaki vitaminler vücutta üretilemez.
Vitamin ve mineraller vücutta metabolizma ürünlerinin
“koenzimleri” olarak görev alır. Yaşamın sürmesini sağlayan biyokimyasal
olayları gerçekleştiren birçok tepkimede özgül enzimler belirleyici bir rol
oynar. Ama söz konusu tepkimelerin hızla oluşması için birer koenzim olan
vitamin ve mineraller gereklidir. Vitaminler kimyasal yapılan bakımından büyük
farklılıklar gösterdiğinden tek bir kimyasal grupta toplanamaz. Harflerle
adlandırılan bu maddeler yağda çözünen ve suda çözünen vitaminler olarak iki
büyük grupta sınıflandırılır.
Yeterli miktarda meyve ve sebzenin yanı sıra et, balık,
yumurta gibi protein bakımından zengin yiyecekleri içeren dengeli bir beslenme
sayesinde vücut için gerekli bütün vitaminler alınabilir. Vitaminlerin yetersiz
alınması durumunda vitamin eksikliğine bağlı çeşitli hastalıklar ortaya çıkar.
Sağlıklı bir yaşam için gerekli vitamin ve mineral
miktarlarını saptamak büyük önem taşıdığından bu konuda çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Günümüzde insan vücudu için gerekli bütün vitamin ve minerallerin
belirlendiği sanılmaktadır. Uzmanlar besinle alınması gereken vitamin ve
mineral miktarlarını yeni bilgiler ışığında sürekli güncelleştirmektedir. Ama
söz konusu değerlerin kesinlikten uzak ve ortalama rakamlar olduğu unutulmamalıdır.
Bireysel vitamin ve mineral gereksinimi yaş, cinsiyet, kalıtım, çevresel
etkenler, yaşam biçimi, özel durumlar ve bazı hastalıklar gibi kişiye özgü
etkenlere bağlı olarak az ya da çok değişebilir.
Hekimler birçok durumda hastalarına ek vitamin almalarını
önerirler. Besinlerle alınan vitaminlerin yetersiz olması, bağırsaktan vitamin
emilimini azaltan hastalıklar, büyüme, ağır bedensel çalışma, gebelik, emzirme,
âdet dönemleri, kronik hastalıklar gibi nedenlerle vücudun vitamin ve mineral
gereksinimleri artabilir. Hipettiroidizm (tiroit bezinin aşırı çalışması),
ateşli enfeksiyon hastalıkları, doku kaybına neden olan hastalıklar da vitamin
gereksinimini artırır. Piyasada tedavi edici ya da günlük gereksinimleri
karşılayıcı dozda vitamin ve mineral içeren çeşitli ilaçlar bulunmaktadır.
Bunlar hap, suda eriyen tablet ve içeriği damar ya da kas içine verilen ampul
biçiminde olabilir.
Yağda çözünen vitaminler vücut yağında depolanır. Bu gruba
giren A ve D vitaminleri aşırı ölçüde alındığında yağ dokusunda birikebilir ve
zehirlenmeye yol açabilir. B grubu vitaminler ve C vitamini ise suda çözünür.
Suda çözünen vitaminler kısa sürede idrar yoluyla dışarı atılır ve aşırı
miktarda alınsalar bile ender olarak ancak çok yüksek dozlarda zehirlenmeye yol
açarlar.
Yağda Çözünen Vitaminler
A vitamini – Retinol, retinal ve retinoik asit gibi
biçimlerde bulunur. Bunların en etkin olanı retinoldür. Bazı bitkilerde pigment
(boyarmadde) olarak bulunan betakaroten (provitamin A) vücutta A vitaminine
dönüştürülür. Balık yağında, karaciğerde, yumurta sarısında, tam yağlı sütte ve
tereyağında bol miktarda A vitamini vardır. Yeşil sebzelerde, ıspanakta,
havuçta ve turunçgillerde karoten miktarı yüksektir. Normal beslenmeyle yeterli
miktarda A vitamini alınabilir. Önerilen günlük doz kadınlarda 4.000 IU
(uluslararası birim), erkeklerde 5.000 IU’dur.
A vitamininin vücutta özellikle epitel ve mukoza
hücrelerinin bütünlüğünü sağlamaya yönelik önemli işlevleri vardır. A vitamini
vücutta doku yenilenmesini ve hücre onarımını sağlayıcı etki gösterir.
Enfeksiyonlara karşı doğal savunma direncini destekler. Kemik büyümesi, üreme
ve embriyon gelişimi için de büyük önem taşır. A vitamini eksikliğinin
alacakaranlıkta görmeyi azaltarak gece körlüğüne yol açtığı eskiden beri
bilinmektedir.
A vitamininin meme, akciğer, kalınbağırsak, prostat ve
dölyatağı boynu tümörlerini, kalp hastalıklarını, damar sertliğini ve
yaşlanmaya bağlı görme kaybını önlediği öne sürülmektedir. Aşırı miktarda A
vitamini alımına (50.000-100.000 IU) bağlı olarak ortaya çıkan A vitamini
fazlalığında (hipervitaminoz A) aşırı duyarlılık, iştah kaybı, baş ağrısı,
deride kuruluk ve soyulma gibi belirtiler görülebilir. A vitamini
zehirlenmesinde kafaiçi basıncı artar, röntgen filminde özgül kemik
bozuklukları görülür. Kanda A vitamini düzeyi çok yükselmiştir. Betakaroten ise
vücutta gerek duyulduğu ölçüde A vitaminine çevrildiğinden fazla alındığında
bile zehir etkisi yaratmaz.
D vitamini – Etkin biçimleri ergokalsiferol (D2 vitamini) ve
kolekalsiferoldür (D3 vitamini). Her iki madde de besinlerle alınan bazı öncü
maddelerin güneş ışığının etkisiyle deride bireşimlenmesi sonucu ortaya çıkar.
D vitamini kalsiyumun bağırsaklardan kana ve kandan kemiklere geçişini
düzenleyerek kalsiyum metabolizmasında rol oynar. Kanda kalsiyum düzeyi D
vitamini, paratiroit hormonu ve kalsitonin ile belirlenir. Bol güneşli tropik
bölgelerde D vitamini eksikliği seyrek görülür. Güneşli günlerin sayılı olduğu
Kuzey ülkelerinde ise D vitamini eksikliğine daha sık rastlanır. Besinlere
morötesi ışın uygulanması D vitamini miktarını artırır. Karaciğer, tereyağı,
balık, yumurta sarısı D vitamini bakımından zengin besinlerdir. Günlük önerilen
200 IU D vitamini gıda maddeleriyle alınabilir.
D vitamini eksikliği kalsiyum ve fosfor emilimini aksatarak
kemiklerdeki kalsiyum miktarını azaltır. Çocuklarda raşitizm denen hastalığa
yol açan bu durum kaburgalar, kafatası ve bacak kemiklerindeki yapı
bozukluklarıyla kendini belli eder. Erişkinlerde D vitamini eksikliğinin bir
sonucu olan kemik yumuşaması ise osteomalazi adıyla tanınır.
Aşırı D vitamini alımına bağlı olarak ortaya çıkan D
vitamini fazlalığının başlıca belirtileri halsizlik, çabuk yorulma, baş ağrısı,
bulantı, kusma ve ishaldir. Boşaltım sisteminde kalsiyum çökelmesi sonucu idrar
yolu taşları oluşabilir.
E vitamini – Kimyasal adı alfa-tokoferol olan E vitamini
özellikle ayçiçeği gibi yağlı tohumlarda, sebzelerde ve balık yağında bulunur.
Koroner kalp hastalığı, kas atrofisi (doku gerilemesi), itiyadi düşük (sürekli
kendiliğinden düşük) ve şizofreni gibi çok değişik hastalıklarda E vitamininin
yararlı olduğu öne sürülmüştür. Son yapılan çalışmalar ise E vitamininin
oksitlenmeyi engelleyici etkisi nedeniyle yüksek dozlarda alındığında kalp
hastalığı ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu olabileceğini göstermiştir.
Bu çalışmalara göre E vitamini eklem ve deri hastalıklarında doku yenilenmesine
yardımcı olmaktadır. Önerilen günlük doz kadınlarda 12 IU, erkeklerde 15
IU’dur. Bu miktarları 100 kat aşan dozlarda bile bir yan etkisi saptanmamıştır.
K vitamini – Kanın pıhtılaşması için gerekli olan ve
karaciğerde üretilen birçok pıhtılaşma faktörünün bireşiminde temel öneme
sahiptir. Kimyasal olarak doğal bitkisel K vitamini filokinondur. Lahana,
karnabahar, ıspanak, soya yağı, şeftali ve patateste, karaciğerde, balık
yağında, yumurta sarısı ve peynirde az miktarda bulunur. Tedavide kullanılan
yapay türevi menandiondur. Günlük önerilen dozu 65 mikrogramdır. Vitamin
haplarında bulunmayan K vitamini tıpta pıhtılaşma zamanını kısaltmak amacıyla
ve karaciğer hastalıklarında kullanılır.
Vitaminlerin Fizyolojik Etkileri ve Rol Oynadıkları Süreçler
A
Vitamini
Enfeksiyonlara karşı direnç
B1
Vitamini
Sinirsel dürtülerin iletilmesi; yağ metabolizması
B2
Vitamini
Hücre düzeyinde solunum uyarıcı; görme işlevi
B6
Vitamini
Doku metabolizmasının düzenlenmesi
B12
Vitamini
Alyuvar yapımı; sinir sistemi hücrelerinin işlevleri
c
Vitamini
Hücre metabolizmasını uyarıcı; enfeksiyonlara karşı direnç;
alerji önleyici etki
D
Vitamini
Kemik için gerekli kalsiyum ve fosfor metabolizması
E
Vitamini
Erkek ve kadın üreme hücrelerinin gelişimi; gebelik süreci
K
Vitamini
Protrombin bireşimlenmesi; kan pıhtılaşması
PP
Vitamini
Şeker yıkımında kullanılan enzimlerin bireşimlenmesi;
Pellagra hastalığını önleyici etki
Suda çözünen vitaminler böbrek yoluyla hızla vücuttan
atılır. Bu nedenle aşırı miktarda tüketilmeleri kullanıcıdan çok üreticiye
yarar sağlar.
Suda Çözünen Vitaminler
C vitamini (askorbik asit) dışındaki vitaminler B grubu
altında toplanır. Tiyamin (B vitamini), riboflavin (B2 vitamini), niyasin,
piridoksin (B6 vitamini), pantotenik asit, inositol, biyotin, paraaminobenzoik
asit (PABA), folik asit ve siyanokobalamin (B12 vitamini) iyi bilinen B grubu
vitaminler arasında yer alır. Bira mayası ve karaciğer bu vitaminlerin başlıca
doğal kaynaklandır.
Tiyamin (B1 vitamini) – Saf olarak elde edilen ilk
vitamindir (1926). Vücutta tiyamin pirofosfat biçiminde koenzim işlevi görür ve
karbonhidrat metabolizmasında önemli bir rol üstlenir.
Tiyamin eksikliği beriberi denen hastalığa yol açar. Bu
hastalığın başlıca belirtileri sinir sistemi bozuklukları ile kalp
yetmezliğidir. Tiyamin tahıllarda bol bulunmasına karşın, tanelerin kabuğundan
ayrılıp öğütülme işlemi sırasında kolayca yok olabilen bir maddedir. Bu nedenle
kabuksuz ve parlatılmış pirincin temel gıda maddesi olduğu Uzakdoğu ülkelerinde
beriberiye çok eski tarihlerden beri rastlanmaktadır. Günümüzde ise beriberi
olguları yalnızca karaciğer dokuları yıkıma uğramış iyi beslenemeyen
alkoliklerde görülmektedir.
Riboflavin (B2 vitamini) – Yapısında riboz şekeri bulunan,
halka biçiminde organik bileşiktir. Vücutta riboflavine fosfat eklenmesiyle
flavin mononükleotit (FMN), adenin dinükleotit eklenmesiyle de flavin adenin
dinükleotit (FAD) oluşur. Bu iki molekül birçok proteinin üretiminde koenzim
işlevi görür.
Riboflavin eksikliği sinir sisteminin (özellikle gözlerde)
bozulmasına, yüz, kol ve bacaklarda deri bozukluklarına, kansızlığa, çocuklarda
büyüme geriliğine yol açar. Erişkinlerde önerilen günlük dozu 1,2-1,7 mg’dir.
Niyasin – Nikotinik asit olarak da bilinen bu vitamin
nikotinamit biçiminde de bulunabilir. Her iki molekül de yapı olarak tütün
alkaloiti nikotine benzer. Vücutta nikotinamit adenin dinükleotit (NAD) ve
nikotinamit adenin dinükleotit fosfat (NADP) biçiminde dokuların gaz alışverişinde
koenzim olarak görev alır. Tavuk eti, sombalığı, bezelye ve yerfıstığı niyasin
bakımından zengin besinlerdir. Önerilen günlük dozu kadınlarda 15 mg,
erkeklerde 19 mg’dir.
Niyasin eksikliği sonucu ortaya çıkan pellagra adlı hastalık
başlangıçta derinin güneş ışığı gören kesimlerinde güneş yanığına benzer deri
döküntüleriyle kendini belli eder. Dil kırmızı ve şiştir. Tükürük salgısı
artar. Bulantı, kusma ve ishal görülür. İlerleyen olgularda belirtiler sinir
sistemini etkileyecek biçimde yaygınlaşarak daha da ağırlaşır.
Yüksek dozda nikotinik asit kan lipit düzeyini düşürdüğünden
damar sertliğinin tedavisinde kullanılır. Uzun süre yüksek dozda alındığında
karaciğerde doku yıkımına yol açtığı belirlenmiştir.
Piridoksin (B6 vitamini) – Vücutta etkin koenzim biçimi olan
piridoksal 5-fosfata dönüştürülen üç tipi vardır. Bu koenzim aminoasit
metabolizmasında, dolayısıyla proteinlerin bireşimlenmesinde önemli bir rol
oynar. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirdiği, ağrı kesici etkisi olduğu
sanılmaktadır.
Başlıca piridoksin kaynakları arasında muz, avokado, tavuk
eti, patates, ıspanak ve bezelye sayılabilir. Önerilen günlük doz kadınlarda
1,6 mg, erkeklerde 2 mg’dir. Piridoksin eksikliği kansızlık, deri bozuklukları,
huzursuzluk, özellikle çocuklarda kas kasılmaları, ve çevrel sinir sistemi
bozukluklarına yol açar.
Pantotenik asit – Doğada yaygın olarak, özellikle maya,
karaciğer, böbrek ve yumurtada bulunur. Hayvanlarda yapılan deneyler pantotenik
asit eksikliğinin büyüme geriliğine ve deri lezyonlarına yol açabildiğini
göstermektedir. Ama insan beslenmesindeki rolü tam olarak bilinmemektedir.
Vücutta koenzim A’ya dönüşerek metabolizma süreçlerine katıldığı
belirlenmiştir.
Folik asit – Nükleik asitlerin bireşiminde ve alyuvarların
oluşumunda belirleyici bir rolü vardır. İnsanlarda folik asit eksikliği çeşitli
kansızlık tiplerine neden olur. Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlardan
metotreksat folik asit eksikliğine yol açabilir. Ispanak gibi yaprakları yenen
sebzelerde, bira mayasında ve karaciğerde bulunur. Ama besinlerin aşırı
pişirilmesi sonucu parçalanır. Önerilen günlük doz kadınlarda 180 mikrogram,
erkeklerde 200 mikrogramdır. Özellikle bazı kansızlık tiplerinin tedavisinde kullanılır.
Siyanokobalamin (B12 vitamini) – Kimyasal yapısı en karmaşık
olan vitamindir. Yalnız bu vitamin molekülünde bir metal iyonu (kobalt)
bulunur. Vücutta nükleik asit ve proteinlerin yapımında birçok aşamaya
katıldığından en önemli vitaminler arasında sayılır. Çok küçük miktarlarda da
olsa bütün canlılar bu vitamine gereksinim duyar. Temel olarak karaciğer,
böbrek ve kalpte bulunur. Doğadaki kaynağı yalnız bu vitamini bireşimleyen
mikroorganizmalardır. Önerilen günlük dozu 2 mikrogramdır.
B12 vitamininin bağırsaklardan emilimi midede üretilen
özetken (entrensek faktör) denen madde sayesinde gerçekleşir. Genellikle öz
etkenin yetersizliği ya da olmayışından kaynaklanan B12 vitamini eksikliği çok
tehlikeli bir kansızlık tipine yol açar. Hastalık yalnızca bu vitaminin
kullanılmasıyla tedavi edilebilir.
İnositol, biyotin ve PABA – İnositol kimyasal olarak şekere
benzer yapıda bir maddedir. Yiyeceklerle bol miktarda alınır. Bazı
fosfolipitlerin bileşimine girmekte ve büyüme üzerinde etkili olmaktadır.
Kükürt içeren karmaşık bir organik asit olan biyotin,
bağırsak bakterileri tarafından üretilir ve besinlerde bulunur. Karbon
dioksitin kullanılmasıyla sonuçlanan metabolizma süreçlerinde görev alır.
Eksikliğinin hayvanlarda çeşitli bozukluklara yol açtığı yarım yüzyıl kadar
önce anlaşıldı. Ama insanlardaki eksikliğine ilişkin belirtiler
bilinmemektedir.
Para-aminobenzoik asit (PABA) birçok mikroorganizmanın
gelişmesi ve folik asit üretimi için gerekli bir maddedir. Sülfamitler bazı
bakterilerin folik asit bireşimlenmesinde PABA kullanımını engelleyerek
etkisini gösterir. Omurgalılarda yaşamsal bir önem taşımadığı sanılmaktadır.
Morötesi ışınlardan koruyucu etkisi nedeniyle bazı güneş yağlarının etkin
maddesidir.
Askorbik asit (C vitamini) – C vitamini eksikliğine bağlı
olarak ortaya çıkan iskorbüt hastalığının çok eskiden beri yeterli taze sebze
ve meyve yenmemesi sonucu ortaya çıktığı bilinmekteydi. Ama C vitamini saf
olarak ancak 1928’de elde edilebildi ve bundan dört yıl kadar sonra da iskorbüt
tedavisinde kullanılabileceği anlaşıldı.
Karbonhidrat benzeri bir madde olan askorbik asit vücutta
oksitlenme-indirgenme tepkimelerinde rol alır. B grubu vitaminlerinden farklı
olarak C vitamini koenzim değildir.
C vitamininin doku onarımı ve yenilenmesinde yeri olduğu,
özellikle bağdoku için gerekli kollajen yapımı ve dişler için önem taşıdığı
bilinmektedir. Soğuk algınlığında yararı üzerinde durulmakla birlikte
kanıtlanmış etkisi yoktur. Ayrıca kanseri önleyici ve yaşlanmayı geciktirici
etkileri üzerinde araştırmalar yapılmaktadır. Günlük önerilen doz 60 mg’dir.
Sigara içenlerin daha fazla C vitamini alması gerekir.
Mineraller
Bitkisel ve hayvansal kökenli bütün besinlerde bol miktarda
bulunan sodyum ve potasyum dışındaki bazı minerallerin belirli miktarlarda
alınması gerekir. Bunların hemen hepsi günlük beslenme sırasında vücuda girer.
Ama bazen metabolizma gereksinimlerini karşılayacak miktarlarda
alınamayabilirler. Özellikle çocuklarda, ruhsal gerginlik durumunda,
yaralanmalarda, kronik hastalıklarda mineral açığı ortaya çıkabilir.
Kalsiyum – Vücudun kalsiyum gereksinimi genellikle süt ve
süt ürünleriyle karşılanır. Vücutta kalsiyumun büyük bölümü (yüzde 90) kemikte
depolanır. Kemik dokusu ile kan arasında dinamik bir kalsiyum alışverişi
vardır. D vitamini, paratiroit hormon ve kalsitonin hem bu alışverişi, hem de
bağırsaktan kalsiyum emilimini, idrar ve dışkıyla kalsiyum atılmasını karmaşık
bir etkileşim süreciyle denetler.
Kemiklerde gerekli sertliğin sağlanması yanında kalsiyum
sinir uyarısı ve kas kasılması için temel öneme sahip bir mineraldir. Ayrıca
hücreler arası yapışma ve hücre zarı yapısında önemli işlevleri vardır. Büyüme,
gebelik ve emzirme dönemlerinde vücuda daha çok kalsiyum gerekir. Önerilen
günlük kalsiyum dozu 800 mg’dir.
Fosfor – Vücutta kalsiyum dengesinin sağlanmasında,
karbonhidrat, lipitler ve proteinlerle ilgili tepkimelerin oluşmasında önemli
rol oynayan bir mineraldir. Vücudun kimyasal enerjisi “yüksek enerjili fosfat
bileşikleri” biçiminde depolanır. Element halindeki fosforun çok zehirli
olmasına karşılık besinlerle alınan fosfatlar zehirsizdir.
İyot – Temel işlevleri tiroit bezinin çalışması ve tiroit
hormonlarından tiroksinin (T4) bireşimlenmesiyle ilgilidir.
Beslenmede deniz ürünlerinin bulunması yeterli iyot alımım
sağlar. Sofra tuzuna eklenen iyot, besinlerde bu minerali yeterince
alamayanları iyot eksikliğine bağlı guatrdan korur. Element halindeki iyot çok
zehirlidir ve tıpta yalnızca mikrop öldürücü olarak kullanılır.
Demir – Kanda oksijeni taşıyan hemoglobin molekülünün ve
hücre solunumundan sorumlu enzimlerin temel bileşenidir. Demir bakımından
zengin besinler et (özellikle karaciğer ve yürek), yumurta sarısı, yeşil
sebzeler ve kayısı gibi bazı meyvelerdir. Çocuklarda, gebelikte, âdet görme
sırasında, aşırı kan kaybı ve kanamalı hastalıklarda demir gereksinimi artar.
Normal durumlarda günlük beslenmeyle kolayca alınabilen 10-15 mg demir yeterli
sayılır. Kansızlıkla sonuçlanan demir eksikliği ek demir alımıyla tedavi
edilebilir.
Magnezyum – İnsan vücudu için temel öneme sahip bir
mineraldir. Kas ve sinirlerin çalışmasında, protein bireşiminde rol alır.
Alkolizm, şeker hastalığı, pankreas iltihabı ve böbrek hastalıklarında
magnezyum eksikliği görülebilir. Uzun süren magnezyum eksikliği kalp ve iskelet
kaslarında ağır bozukluklara yol açabilir. Magnezyum fazlalığı ise böbrek
hastalıklarına, kas zayıflığına ve yüksek tansiyona neden olur.
Flüor – Diş gelişiminde ve kalsiyumun kemiklere
bağlanmasında gerekli bir mineraldir. Suda çözünen bir element olan flüorun
başlıca kaynağı içme sularıdır. Uzun süre fazla miktarda flüor alımı diş
minelerinde lekelenmeye yol açar. Bir kerede alınan doz çok yüksekse öldürücü
olabilen akut flüor zehirlenmesi görülebilir.
Çinko ve vücuttaki diğer eser mineraller – Çinko özellikle
karbonik anhidraz enziminin temel bileşeni olarak alyuvarlarda bulunur. Çinko
sağlayan yiyecekler arasında ekmek, istiridye ve fasulye sayılabilir. İç
organlarda ve deniz ürünlerinde bulunan eser elementlerden selenyumun kanseri
önleyici etkisi olduğu ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği ileri
sürülmektedir. Bor, krom, klor, bakır, manganez, molibden, silikon, kükürt ve
vanadyum elementlerinin de çok az miktarlarının sağlıklı yaşam için gerekli
olduğu kabul edilmektedir. Bütün bu maddeler dengeli beslenmeyle doğal olarak
alınabilir
Hayat kurtaran destekler…
Çok küçük yaşlardan itibaren sütümüzü içmemiz, dişlerimizi
fırçalamamız ve vitaminlerimizi almamız söylenir. Yeni araştırmalar, yeni
bulgular elde edilmesine olanak sağlarken bazen de yanlış bilgilendirmeler,
raflarda pek çok ürünün boy göstermesine neden oluyor.
Yaşlanma sürecinin nedenlerinden bir tanesi, vücut
hücrelerinin ‘serbest radikaller’ üretmesidir. Bunlara ‘prooksidanlar’da
denmektedir ve aslında bunlar vücutta oluşabilecek damar sertliği
(arteriyoskleroz) kalp krizi, kanser, görünüm bozukluğu ve romatizma/kireçlenme
gibi rahatsızlıkların oluşumuna katkı sağlayan kimyasallara zarar verir. Biz
kendi anti-oksidanlarımızı kendimiz üretiyoruz, fakat her türlü düşmanla baş
edebilmek için sayıları yetersiz kalıyor. Belli bazı vitaminleri, mineralleri,
amino asitleri ve enzimleri içeren takviyeler teorik olarak bu düşmanların zararsız
hale getirilmesine katkıda bulunuyor.
VİTAMİNLER
Vitamin A: Yağ içinde eriyebilme özelliğiyle bağışıklık
sisteminin normal işleyişine katkıda bulunur; göz ve karaciğer sağlığı için
önemlidir.
Vitamin C: Soğuk algınlığı ve kanser önleyicidir; çünkü içeriğinde
antihistamin, anti-virüs ve anti-bakteriyel özellikler bulunmaktadır.
Vitamin E: Pozitif kardiyovasküler etkileri vardır; LDL
(kötü kolesterol) oranını düşürür, cilt sağlığına katkıda bulunur, hücre
zarlarını ve kan hücrelerini oluşabilecek hasarlardan korur.
Vitamin B6: B-12 emiliminde, bağışıklık sistemi işlevlerinde
ve antikor üretiminde görevli enzimi aktifleştirici özelliği vardır.
Vitamin B12: Gıda metabolizmasına yardım eder, kırmızı kan
hücrelerinin oluşması için gereklidir, katarakt oluşumunu önler, hücre
yenilenmesinde ve büyümesinde rol alır.
AMİNO ASİTLER
l-cysteine, taurine ve l-methionine, hücre metabolizmasının;
kas oluşumu, yağ metabolizması, karaciğer, göz ve beynin korunması gibi pek çok
sürecinde önemli yere sahiptir.
ANTİ-OXİDAN MİNERALLER
Mineraller pek çok biyolojik reaksiyon için katalizör görevi
görürler ve besinsiz kalınan bir durumda da koruma görevleri vardır. Hormonlar,
enzimler ve hücre metabolizması bu elementlerle çok yakından ilişkilidir. Aynı
durum, merkezi sinir sisteminin, kasların ve kalbin normal işleyişinin devam
etmesi için de geçerlidir. Bu mineraller olmadan deri iyileşemez, kaslar
kasılamaz.
Zinc (Çinko): 25 enzimden, sindirim ve metabolizmayla ilgili
olanıdır, insülin tamamlayıcısıdır ve yaraların iyileşmesinde gereklidir.
Selenium: Serbest radikalleri yok eder ve doku elastikiyeti
için gereklidir.
Manganese: Merkezi sinir sistemi için, yağ asidi ve
kolesterolün sentezi için, kan şekeri ve merkezi kemik gelişimi için
gereklidir.
Copper (Bakır): Kemiklerin düzgün şekilde kaynamasına yardım
eder, hemoglobin ve kırmızı kan hücrelerinin aktiviteleri için gereklidir.
Vitamin C ve çinko ile birlikte elastin oluşumuna katılır.İyileşmeyi arttırır,
saçların ve derinin renklenmesinde ve tat alma hassasiyetinin korunmasında rol
oynar.
ENZİMLER
Enzimler, enerji verilmiş protein molekülleridir, tüm canlı
hücrelerde bulundukları için çok önemlidirler. İnsan vücudundaki tüm
biyokimyasal tepkimeleri katalize ederler ve düzenlerler. Yediğimiz yiyecek,
harcadığımız enerji vb. gibi tüm süreçlerde bu enzimlere ihtiyaç duyarız. 3
enzim tipi vardır: İki tanesi (sindirim ve metabolik) ihtiyaç halinde vücut
tarafından üretilir. Besin enzimleri vücuda sindirdiğimiz çiğ besinler
aracılığıyla alınır. Bu enzimlerden bazılarının antioksidan özellikleri vardır.
Catalase: Bağışıklık sisteminin oluşumunda rol alır.
Super Oxide Desmutase: En yaygın serbest radikallerin yok
edilmesinde görev alır, bakır, çinko ve manganezin kullanılmasına yardım eder
ve hücreleri canlandırır.
HOMEOPATİK YARDIMCILAR
DHEA (dehydroplandrosterone): Yaklaşık 20 sene önce bulundu
ve popülerliği her geçen gün artmaktadır. Fibrinogen ve creactive protein
seviyelerini düzenlemenin yanı sıra, andropoz ve menopoz semptomlarını
iyileştirdiği gözlenmiştir. Bunun nedeni, hem testosteron hem de östrojen
üretimini metabolize etmesidir. Bu özellik, pek çokları açısından bir bonus
olurken, az sayıda kişi için de handikap oluşturmaktadır, örneğin prostat
kanseri olan erkekler veya ciddi prostatik büyümesi olanlarda. Östrojene bağlı
kanseri olan kadınlar da durumun farkında olmalı ve bir uzmanın gözetimi altında
bulunmalıdır.
DHEA’nın obeziteyi, diabeti, kanser ve kalp hastalıklarını
önlediği gözlenmiştir; bağışıklık sistemini uyarır ve hatta yaşam süresini
uzatır. Bu gözlemler sonucunda bazı bilim adamları, yaşlanmayla birlikte ortaya
çıkan dejenerasyonların DHEA sirkülasyonundaki bir bozulmadan
kaynklanabileceğini iddia etmişlerdir. Böylece, DHEA sağlıklı yaşlanmanın
biyolojik göstergesi olabilir.
Melatonin: Pineal Gland içinde yer alan zaman tutucu bir
hormondur ve bazıları tarafından yaşlanmanın sırrı olarak kabul edilmektedir.
Doku sağlığını korumada büyüme hormonlarıyla işbirliği içinde olduğu görülür ve
uykuyu düzenler. İçeriğinin muhtemel bir antikanser terapisi olduğu
keşfedilmiştir. Avrupa’da yakın zamanda yapılan bir araştırmada, ileri düzeyde
yayılmacı kanser hastalarının bir yıllık yaşam sürelerinde istatistiksel
iyileşme gelişme görülmüştür.
CoQ10 EN ÖNEMLİ VİTAMİN
Yaklaşık 20 yıl kadar önce eczanelerde yerini alan Koenzim
CoQ10 güçlü bir antioksidan. Bu antioksidan mitokondria ve hücre zarlarının
serbest radikaller tarafından zarar görmesini engellemede işlev görüyor.
Hücresel solunum dolaşımının da önemli bir parçasıdır çünkü hücrelerin
enerjisini sağlayan ATP’yi oluşturmaktadır. Buna ek olarak, yapılan son
araştırmalar bu vitaminin; vitamin C’nin antioksidan özelliğini koruduğunu da
göstermiştir. Ağız yoluyla alınan CoQ10, mitokondrianın (enerji deposu)
yağlardan ve karbonhidratlardan enerji elde etmesini düzenlemesine yardımcı
oluyor.
BALIK YAĞI KATKILARI
Bilim adamlarının 11 bin hasta üzerinde yaptıkları
araştırmalara göre, balık yağı katkıları ani ölüm oranlarını büyük ölçüde
düşürmektedir. Bu araştırmaya katılanlar önceki üç ay içinde kalp krizi
geçirmiş hastalar arasından seçilmiş. Hastaların tamamının beslenme düzeninde
değişiklikler yapılmış ve aldıkları gıdaların içerisine artan oranlarda meyve,
sebze, balık ve balık yağı ilave edilmiştir. Bir grup günde ekstra 1000 mg’lık
(bir gram) balık yağı ilavesi almıştır. Üç buçuk yıl sonra, bu grupta kalp
hastalıklarından ölüm oranı yüzde 45 daha az çıkmış. Balık yağının, kalp
kaslarının kontrol dışı atması sonucu etkili kan akışının durması anlamına
gelen aritmileri engellemede yardımcı olduğu ileri sürülüyor. Bu nedenle balık
yağınızı alın; kalp krizi riskinin yanısıra yaşlanmanın olumsuzluklarından,
bunama, yetişkin diyabeti gibi hastalıklardan korunun. Hayat kurtaran
destekler…
– Vitamin Sahtekarlarına Dikkat Prof.Dr. Osman Müftüoğlu
– D Vitamini Sorunu Prof.Dr. Osman Müftüoğlu
– Sivilcelere Karşı C Vitamini
– Vitamin Zehirlenmesi ve Vitamin Fazlalığı
– K Vitamini Dr. Yasemin Amato
– Erkeklerin Vitamin ve Mineral İhtiyacı Uz.Dyt.Dilara Koçak
– Çocuklarda Vitamin ve Mineral Kullanımı Dyt. Özlem Sert
Aydın
– Vitaminler ve Mineraller Dr. Ceyda Şener
– Kalbi Korumak İçin Vitamin Kullanmalı mı? Prof.Dr. Mehmet
Öz
– D Vitamini Doktor Gibidir
– Vitamin Kullanımı Nasıl Olmalı? Prof.Dr. Osman Müftüoğlu
– Vitaminler Öldürüyor Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Blog Kuralları
Sitemizi kullanmadan önce lütfen aşağıdaki site kullanım şartlarını okuyun. Siteyi herhangi bir şekilde kullanan tüm ziyaretçi ve üyeler bu sayfadaki şartlara uymayı kabul etmiş sayılacaktır. Şartları kabul etmiyorsanız lütfen siteyi kullanmayın. Bu metinde kullanılan “Kullanıcı” terimi, siteyi üye girişi yaparak veya yapmaksızın herhangi bir şekilde kullanan her türlü gerçek ve tüzel kişiyi ifade etmektedir.
- Bu sayfada yer alan kullanım şartları, değişikliklerin yine bu sayfada açıkça belirtilmesi şartıyla tarafımızdan herhangi bir anda tek taraflı olarak değiştirilebilir. Kullanıcılar bu sayfada yayınlanan şartları kayıtsız şartsız kabul etmiş sayılacaktır.
- Bu sitenin içerdiği tüm bilgilerin telif hakkı tarafımıza aittir ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve ilgili uluslararası mevzuat kapsamında hukuki koruma altındadır. Site içeriğinin izinsiz olarak topluca indirilmesi, kaydedilmesi, çoğaltılması, işlenmesi ve yayınlanması, ve bunlara teşebbüs edilmesi yasaktır. Bu gibi faaliyetlerde bulunduğunu tespit ettiği Kullanıcılar aleyhine yasal işlem başlatma hakkına sahiptir.
- Kullanıcılar, tarafımızın herhangi bir içerik veya iletişim sistemini kullanırken üçüncü şahısların yasal haklarını hiçbir şekilde ihlal etmemekle yükümlüdür. Bu gibi ihlallerle ilgili olarak hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk kabul etmemektedir ve bu ihlallerden doğabilecek her türlü hukuki ve cezai sorumluluk münhasıran Kullanıcıya aittir.
- Sitede yazılan her türlü yazı yada yorumlardan yazan kişi sorumludur. Kullanıcılar yaptıkları yorumlardan ve paylaşımlardan kendileri sorumludur. Yapılan yorumlarda argo kelimer, kişisel yada kurumsal hakları ihlal eden yorumlar, karalama maksatlı yorumlar, aslı kanıtlanmamış beyenatlar yayınlamadan ötürü çıkabilecek yasal sorunlardan tamamen yorumu yazan kullanıcı sorumludur.
- Sitemizde yorum yazan tüm ziyaretçilerin ip adresi kayıt altına alınmaktadır. Adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresleri yetkililerle paylaşılacaktır.
- Sitenin işlemez hale gelmesini, ciddi ölçüde yavaşlamasını veya yazılım ve donanım sistemlerinin zarar görmesini amaçlayan her türlü davranış ve işlem yasaktır. Otomatik programlar kullanılarak çok sayıda sorgu veya üyelik kaydı yapılması veya otomatik yöntemlerle siteye çok sayıda talep veya bilgi gönderilmesi de bu yasağa dahildir. Bu gibi faaliyetlerde bulunduğunu tespit ettiğimiz Kullanıcıların siteye erişimini engelleme ve yasal işlem başlatacağımızı beyan ederiz.
- Site üzerinde ki bilgiler kaynak gösterilmeden paylaşılamaz. Alıntı yada Kaynak yapacak kişiler direkt olarak bilgiyi edindikleri sayfa bağlantısını vermek zorundadır.
- Kullanıcı adınız ve şifreniz sadece şahsınıza aittir. Bir üyeliği birden fazla kişi kullanamaz. Kullanıcı adı ve şifresi kullanılarak yapılan tüm işlemlerin, aksi ispat edilmediği sürece ilgili üye tarafından yapıldığı kabul edilecektir.
- Üyelik formunda verilen bilgiler doğru kabul edilir. Bilgilerin yanlış olmasından kaynaklanacak her türlü sorumluluk üyeye aittir.
- Sitede yayınlanan reklamlara ve tanıtım metinlerine, bilgi alma amacı dışında çok sayıda manüel veya otomatik tıklama yapmak yasaktır. Normal bir Kullanıcı davranışına uymayan bu gibi tıklama faaliyetlerinde bulunduğunu tespit ettiği Kullanıcıların siteye erişimini engelleme ve yasal işlem başlatacağımızı beyan ederiz.
- Bu sayfada yer alan kullanım şartlarıyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek tüm ihtilaflar, münhasıran Türk hukukuna ve İstanbul mahkemeleri ve icra dairelerinin yargı yetkisine tabidir.